Geçmişten kopup gelen ve zamanın silemediği izlerle hala canlı kalmayı başarmış hatıraları, şiirin diliyle anlatan bir ilk kitap, Hüznümün İlk Paragrafı… Bugünün meselelerine uzak kalamayan, onları hatıralarının arasında harmanlayan şair Durmuş Vural Ören, unutulmuş kavramları da kendi keskin ifadesiyle yeniden su yüzüne çıkarıyor. Vefa, dostluk, inkar gibi birbiri içinde devinen tüm hisleri bir arada ama birbirinden uzak şiirlerde sonuna dek irdeliyor.
“Ne anlamı kaldı bu temasın ki delicesine
Ki ölümüne anasını satayım
Bitmeyen bir hasret ve artan bir özlem” dizelerinde isyankar bir hikayenin, 21 yıl boyunca saklanan anıların her biri şairin kurgu dünyasında yeniden şekilleniyor ve canlanıyor. Yiten dostluklar ve vefasızlık dışında, toplumun en can alıcı meselelerine de değindiği şiirlerinde kendine has kelimeler yaratırken devamı gelecek yeni anlatıların da ipuçlarını veriyor.
“Benim kalem ile tanışıklığım okul öncesi yıllara dayanır. Daha okula gitmezken ablamın defterlerini karalar, kitaplarını karıştırırdım.”diyen şair aslında yazmaktan başka bir varlık şeklini bilmediğini, pek çok alanda başarılı olabilecekken yazma tutkusunun önüne geçemediğinin altını çiziyor. İlk şiirlerini gençlik döneminde fanzin şeklinde dostlarıyla paylaşan ve onlardan aldığı geri bildirimlerle cesaretlenen Durmuş Vural Ören’in Yazardan Direkt Yayınevi’nden çıkan ilk kitabı Hüznümün İlk Paragrafı günümüz şiirine göz kırparken klasik şiir anlatımından da ödün vermiyor ve şiir seven okuru başka bir şiir tanışıklığına davet ediyor.
Arka Kapak’tan
Bundan tam yirmi bir yıl öncesiydi. Üniversite sınavına girmiş ve
24. tercihime ki son tercihtir o, Havsa Meslek Yüksek Okulu’nu
yazmıştım. Beni bekleyen müthiş sürprizden habersiz, zamanın nelere
gebe olduğunu bilmeden zaten bilsem de tercihim değişmezdi. Kader bu
kadar güzel insanı bir araya getirmişti işte, sevmiştik birbirimizi. Gençtik,
delikanlıydık, bıyıklarımız yeni terlemeye başlamıştı, kimimiz gelinlik
kızdı. Ne kadar güzel olunabiliyorsa o kadar güzeldik hepimiz. Delicesine
sevdik okulumuzu, öğretmenlerimizi, çevremizdeki her şeyi. Her şey bizim
için yaratılmıştı, her şeydik işte, her şey… Arkadaştık, candık, sevgiliydik,
anaydık, babaydık birbirimize, çömezdik sonra… Sevdik işte birbirimizi,
ne kadar sevilebiliyorsa. Sonra okulun sonu geldi çattı, nasıl oldu
bilmiyorum ben ‘Bitirimin Biriyim İşte’ şiirini yazdım. Elden ele dilden
dile kalpten kalbe dolaştı. Kimimiz güldü, kimimiz ağladı, yetmedi çay
içtiğimiz kafenin duvarına astık. Gelene geçene anlattık bu sevdayı, çaresi
yok dediler, ayrılacaksınız birbirinizden, insan insanı böyle sever mi diye
güldüler bize.
Bugün o yılların alameti farikası olan bu şiirleri okumazsanız vallahi çok
ayıp edersiniz kendinize, böylesini görmediniz göremezsiniz de… Bunca yıl
geçti ben göremedim, hayattan o lezzeti alamadım.
1998 - 2000 yılı Havsa Meslek Yüksek Okulu’nda öğrenci olan
bütün arkadaşlarımı yüreklerinden öpüyorum.
ÇOK ÖZLEDİM LAN SİZİ!
Hibya Haber Ajansı